Kilit Düşünceler

Dünya üzerindeki canlı ve cansız bütün varlıkların kendilerine ait özellikler ve bu özellikler derecesinde üstlendikleri işlevle konumlandırıldıkları bilinmektedir. Bu varlıkların içerisinde insan, diğer varlıklarla benzeşen yönleri olmasına rağmen, akıl ve hür irade gibi iki önemli özelliğe sahip oluşu ve ontolojik olarak, anlama, değerlendirme ve sorgulama özellikleriyle özel bir konuma sahiptir.

Sözü edilen seçkin konum ve ayrıcalık, insanın yaratıldığı zamandan itibaren kendini tanıma ve tanıtma gayreti içerisine girmesini sağlamıştır. Çünkü insanın olgunlaşması; hayatla mücadelede becerilerini arttırabilmesi, kendini, yaşadığı dünyayı anlayabilmesi, ardından da kendisini tanıtabilmesine bağlıdır. Öte yandan bu tanıma ve tanıtma gayreti sadece insana mahsus bir uğraş alanı da değildir. Bu çaba, onun tanınması için bir takım sınıflandırmalar yapılmasını da gerekli kılmış ve insanın dünyada nerede durduğu ve nelerle etkileşimde bulunduğu noktasında pek çok bilim; ruhi ve fiziki anlamda ayırt edici çalışmalar ortaya koymuştur.

Bir bilgin gemiyle yolculuk ediyormuş. Yanından geçen bir gemiciye; “Sen gramer bilir misin?” diye sormuş. Gemici omzunu silkmiş, “ben garip bir gemiciyim. Öyle şeylerden anlamam demiş!” Bilgin ona küçümseyici bir tavırla bakıp, “öyleyse ömrünün üçte biri gitti” demiş ve bir soru daha sormuş; “Bilimden, fenden haberin var mı?” Gemici dudak bükmüş, “o dediklerin nedir, ne işe yarar?” diye konuşmuş. Bilgin; “Gitti öyleyse ömrünün yarısı!” diye alayla gülmüş. Bir süre sonra gemi sallanmaya başlamış, gemiciler telaşla oraya buraya koşuyorlarmış. Bilgin merakla ne olduğunu sormuş. Gemici; “Şiddetli bir fırtına çıktı bu gidişle gemi batabilir” dedikten sonra bilgine, “yüzme bilir misin?” diye sormuş. Bilgin hayır deyince başını sallamış ve şöyle demiş; “Öyleyse gitti ömrünün tamamı…”

Pek çok insan sürdürdüğü hayattan zevk almak, heyecan duymak için kendisine geçerli bir neden göstermek zorundadır. Duygu gücünün yerini iç sıkıntısı, heyecanın yerini uyuşukluk aldığında hem zihinsel olarak yorgun düşmüş hem de bedenen tükenmişlerdir. Yaşamak bu değildir.

İnsanların çoğu neredeyse mutluydu. Olmak istedikleri kişi olmaya, yaşamak istedikleri hayatı yaşamaya çok yaklaşmışlardı, ama yine de zihinsel alışkanlıklarına saplanıp kalıyorlardı. Bütün bu insanların ortak bir sorunu paylaştıklarını gözlemledim: yaşamak otomatik hale gelmiş, ölü bir sürece dönüşmüştü. Onlar, iyileşmek istiyor ve ilerlemeye çabalıyorlardı, ne ki, hiçbir irade, hiçbir itici güç, hiçbir kararlı direnç, hiçbir disiplin değiştiremez ölü olanı.

Olmak istediğiniz kişi değilseniz ya da istediğiniz hayatı yaşamıyorsanız, sizin hayatınız bir koşullu tepkiler ağından ibaret demektir; yaşamınız idealler, alışkanlıklar, korkular ve itikatlar kozasına tıkılıp kalmış gibidir. Hayatta olabilirsiniz, ama bu yaşamda dirilikten, canlılıktan, tazelikten eser yoktur. Hayatın içinden geçer gidersiniz, ama hayatı yaşamazsınız.

Kendinize odaklanmanız yaşamınızı yeniden canlandırır, böylece hayatınız otomatik olmaktan çıkar. Bilinciniz olmasaydı bir yeriniz kesildiğinde acı hissetmezdiniz. Farkındalığınız olsaydı huzursuzluğu hisseder ve anında buna sebep olan şeyi durdurmanın yollarını arardınız. Bunu yapmamanızın sebebi kendinize acı vermek istemeniz değildir; eylemlerinizin ne ifade ettiğinin her zaman bilincinde olmamanızdır. Tıpkı fiziksel acıya karşı tetikte olmaya ihtiyaç duyduğunuz gibi psikolojik acıya karşı da bilincinizi uyanık tutmaya ihtiyacınız vardır.

Bunlar, sizi erişebileceğiniz en yüksek potansiyele ulaşmaktan alıkoyan; kendinizden ve sürdürdüğünüz yaşamdan en büyük yararı elde
etmenize engel olan davranışlardır. Sağlıksız davranışlarınızın, düşünce ve inançlarınızın tam anlamıyla farkına varmaya başladıkça, işe yaramayan alışkanlıklarınızdan sıyrılacaksınız. Acı çektiğinizin bilincine varmak sizi uyandıracak ve böylece otomatik düşünce ağı da çözülmeye başlayacak.

Koşullandırılmış bir yaşamdan nasıl kurtulabileceğinizin yollarını öğrenmek gerekir. Düşünceleriniz mekanik olmaktan çıkınca eylemleriniz de tazelenip yenilenir. Farkındalık, eylemlerinize hayat nefesi verir; mekanik bir şekilde düşünmekten vazgeçtiğinizde sımsıkı tutunduğunuz alışkanlıklarınız da kolayca ortadan kalkar.

Kemikleşmiş düşünce zincirlerini kırarak, sabitleşmiş yaklaşımlardan, algılayışlardan, inanç ve davranışlardan kurtularak hayatınızın kontrolünü nasıl ele geçireceğinizi, önceden koşullandırılmış düşüncelerle tepki vermek yerine nasıl dolu dolu yaşayacağınızı ve nasıl daha “düşünmeden önce düşünmüş olduğunuzu” öğreneceksiniz.

Tik tak eden bir saat düşünün. Dikkatinizi bu sese vermezseniz rahatsız olmazsınız. Ne var ki, dikkatinizi bu sese yoğunlaştırırsanız duyduğunuz tek şey saatin tik takları olur. Ne kadar rahatsız edicidir bilirsiniz; öyle ki, başka hiçbir şeye yoğunlaşamaz, başka hiçbir şey düşünemez hale gelirsiniz. Ancak farkındalık alanınızdan bir kez çıkınca, artık alışmışsınızdır, bu ses sizi rahatsız etmez olur. Sıklıkla boyun ve omuz kaslarınızın gerildiğini hissediyor olabilirsiniz. Kambur durduğunuzun
farkında bile değilsinizdir, ama dikkatinizi bedeninize yöneltecek olursanız ağrının bilincine varır ve çabucak kaslarınızı gevşetip gerilimi azaltırsınız.

Sizi saran kozanın -kalıplaşmış davranışlar ağı- dayanıklılığı, gücünü görünmez oluşundan alır. Bu kozayı yaratan pek çok eylemin bilincinde değilsinizdir. Davranışlarınız, düşünceleriniz ve duygularınızIa ilgili farkındalığınız arttıkça bu süreci görünür kılar ve size verdiği zararı anlama yeteneğini kazanırsınız. Yapmanız gereken, zihinsel alışkanlıklarınızı ve koşullu düşünce kalıplarınızı değiştirmektir. Bunu başarabilmek için farkında olmadığınız ve incelemediğiniz davranışlarınızı tarafsız bir bakış açısıyla görebilmelisiniz. Bu davranışlarınızı sorgulamaya başladığınızda alışkanlık edinmeme “alışkanlığını” kazanacaksınız.
Kendinizi doğrudan göremiyorsunuz; bunun sebebi sadece yaşamınızın mekanikleşmiş olması değil, aynı zamanda kendi kozanızın bir parçası haline gelmiş olmanızdır. Bakış açınızı kaybederek kendi hazırladığınız labirentin içinde kaybolursunuz.

Fiziksel varlığınızın bütününü doğrudan görmeniz mümkün değildir, dolayısıyla ruhsal varlığınızı da yalnızca davranışlarınızın yansımasında görebilirsiniz. Doğrudan iç gözlem yapmak çok zordur. Dağınıklık ortadan kalkınca kendinizi tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirebilirsiniz

Hayatınızda yüzleşmek istemediğiniz ya da yüzleşemediğiniz çelişkilere tepki verirken kullandığınız mekanizmalar olmalıdır. Bunlar, içinize nüfuz etmiş ve korkularınızla beslenen tepkilerdir. Aslında, hepsi de sahte benliğinizin askerleridir. Bütün inançlarınız, duygularınız, düşünceleriniz, fikirleriniz ve korkularınız binlerce davranışta belli eder kendisini. Bu sıradan davranışlar aslında en sıra dışı güdüleri gözler önüne seriyor olabilirler. Kendinizi eylemlerinizin yansımasında görmekle tepki verme makinesini yavaşlatır ve yaşamınızın yeni bir farkındalık
düzeyine gelmesine yardım edersiniz.

Kendi hakkınızda bugün edinmiş olduğunuz görüş, geçmişteki tecrübelerinizi yansıtır. Daha ziyade olumsuz olan bu tecrübelerin etkileri, kendi hakkınızda edinmiş olduğunuz değersizlik kanısıyla tutarlılık gösteren kalıplaşmış alışkanlıklar, düşünceler, algılamalar ve inanışlar ağını harekete geçirir. Artık yaratmış olduğunuz benlik imajının davranışlarınız üzerindeki önemini, etkisini ve özgüveninizde nasıl bir hasara yol açtığını görebilirsiniz.

Bazı tepkiler söz konusu olduğunda, alışkanlık haline gelmiş hareketlerden kurtulmak için uyanmak yeterli olmayabilir. Ancak bundan duyduğunuz rahatsızlık hayatınızın akışına hız kazandırır. Davranışınızı hemen değiştirmek için bilinçli bir karar veremeseniz bile, zararlı bir davranışın farkına varmak, değişmek için bir adım atmanızı sağlar.

Tepkilerinizin mekanik yapısı bozulur ve hayatınız canlılık kazanır. Davranışınız hala devam etse bile artık otomatik değildir. Bilinçli olarak yaptığınız bir seçimdir. En köklü alışkanlıklar bile değiştirilebilir. Hayatınız otomatikleşmekten uzaklaştığında gerçek kişiliğinizi keşfederek gerçekten yaşamaya başlarsınız.

Hayatınızın çeşitli yanlarının bilincine vardığınızda hareketleriniz canlılık kazanır. Alışkanlıklarınızın güç kazanmasına neden olan şey davranışlarınızın otomatikleşmesidir. Dolayısıyla bundan kurtulmanız zararlı alışkanlıklardan kurtulmak için attığınız ilk ve en önemli adım olacaktır. Farkındalık, bir alışkanlığı basit bir eylemde eritip yok etmektir.

Hayatı karmaşık hale getiren günümüzün hızlı temposudur. Yavaşlayın ve hayatın aslında ne kadar basit olduğunu görün. Daha önce farkında olmadığınız neden sonuç ilişkilerini kavrayabileceksiniz. Harekete geçmek. Bunu yapmak daha önce farkında olmadığınız bir şeyi anlamanızı sağlayacak: Aslında hayatınızın kontrolü sizin elinizdedir.

Artık kendi isteklerinize göre karar verip seçebileceksiniz. İşte yaşamak budur. Hayatı otomatik bir hale gelen kişi, neden sonuç ilişkilerini kuramaz. Eğer hayatınızın kontrolü elinizde değilse, davranışlarınızın sorumluluğunu almak istemezsiniz.

Davranışlarınıza dikkat ettiğinizde hayatınızın temposu yavaşlar. Hayatınız soyut bir şey olmaktan çıkar. Artık bir girdap gibi dönerek kontrolünüzden çıkan bir şey değildir.

Sadece davranışın farkına varmak bile davranışı değiştirmek için yeterli olabilir. Ancak bazı davranışlar diğerlerine göre daha derinlere kök salmıştır. Şayet davranışınızın farkına varmak değişmeniz için yeterli olmuyorsa, düşünce şeklinizi değiştirmenizi sağlayacak çeşitli yöntem önerilerine açık olmanız gerekecektir.

Hayatınızda şu ana kadar etkisi olan herkesi suçlayabilirsiniz, Ama bundan sonra ne yapacağınız, nasıl biri olacağınız tamamen size bağlı. Şu ana kadar sadece üzerinizde güç sahibi olan insanları suçlamış olabilirsiniz. Ama hayatınızın geri kalanında güç ve sorumluluk sizin elinizdedir. Artık kendi hayatınızın sorumluluğunu ve kontrolünü üstlenmenin zamanı geldi. Kaderiniz sizin elinizde.

Kim olduğunuzu, nerede durduğunuzu, yeteneklerinizi ve kusurlarınızı kabul etmeniz büyüme sürecinin başlangıcıdır. Var olduğunu kabul etmediğiniz bir şeyi değiştiremezsiniz. Eğer kendinizi inkar ederseniz olgunlaşamazsınız, Gerçeği her reddedişinizde, beyninize şu mesajları yolluyorsunuz: “Kendimi sevmiyorum.” “Gerçek yüzümü görürlerse beni sevmeyecekler.” “Zayıfım ve kendimi korumalıyım.” Halbuki bu mesajlar kendinizi daha zayıf hissetmenize neden oluyor. Sadece güçlü insanlar kusurlarını kabul edebilirler.

Nereden yola çıktığınızı bilmezseniz, hedefinize varamazsınız. Kendinize yeni hedefler belirlemeden önce elinizde neler olduğunu bilmelisiniz. İnsanları ve olayları değiştiremeyiz, ama verdiğimiz tepkileri değiştirebiliriz.
Ten renginiz, becerileriniz, kusurlarınız ve geçmişiniz hakkındaki yaklaşımınızı kontrol edebilirsiniz. Birinin sizinle çıkıp çıkmayacağını ya da sizi terfi ettirip ettirmeyeceğini kontrol edemezsiniz, ama böyle durumlarda vereceğiniz tepkileri kontrol edebilir ve tepkilerinizle olaylara yön verebilirsiniz.

Hayatınızın herhangi bir alanında belirli bir hedefe ulaşmak için gerekli adımları atmak sizin elinizdedir. Ancak bir işi yapmanın
en zor yanı başlamaktır. Hareket halindeki nesneler hareket etmeye devam ederler. Bu gerçek sadece fiziksel dünya için değil kendimiz için de geçerlidir. İlk adımı atmayı başardığımızda işler yoluna girer, ama en zor iş ilk adımı atmaktır. O halde kendinize destek olun. Bu adım amacınıza ulaşmak için harekete geçmenizi sağlayacaktır.

Kendinizi keşfetmek ve neyi, neden yaptığınızı öğrenmeniz için sürekli arayış içerisinde olun Benliğinizin ve dünyanızın bilincine vardıkça kendinizi daha canlı ve coşkulu hissedeceksiniz. Yeni hayatınızın ve yenidünyanızın tadını çıkarın.